Adobe Premiere 2022
Avid Media Composer 2022
Final Cut Pro X 2022
Grass Valley Edius 2022
After Effects 2022

Senaryo

Senaryo nasıl yazılır ? Senarist Birol Güven Anlatıyor :

Senaryo nedir ?

Senaryonun temeli "bir hikâye en iyi şekilde nasıl anlatılır?" sorusudur. Eğer iyi bir hikâyeniz varsa onu anlatmak için iyi bir senaryo ilk şarttır. Hitchcock'un dediği gibi "iyi bir film çekmek için 3 şey lazımdır: Senaryo, senaryo ve de senaryo".

Senaryolar önceleri edebiyattan, sonraları tiyatrodan geliyordu. Ardından çıkan 'özgün senaryo' kavramı ise hikâyeleri sadece sinema için yazmak ve görselliği düşünen bir şekilde anlatmak anlamındadır.

İyi bir senaryonun temel özellikleri nelerdir: İyi bir senaryonun ilk şartı hikâyenin iyi olmasıdır. Hikâye yöresel olmamalı, sınırları asmalı, tüm dünya insanlarına ulaşmalı. Hikâyenin bir çıkış noktası olmalı. Senaryo "Ben ne anlatacağım?", "Bir mesaj veriyor mu?" soruları ile kurulmalı. Burada mesajı bilgi olarak verip, altını çizip dikte etmek seyirciyi sıkmanın en kestirme yolu. Örneğin bir kıskançlık hikâyesi olan 'Raging Bull' filminde 'kıskançlık' üzerine tek bir kelime geçmez. "Hansel ile Gratel" masalı aslen sütten kesilen içerlemiş çocuğun halen ana babaya yemek konusundaki bağlılığını anlatır. Ama bu mesaj gayet iyi gizlenmiş durumda.

Beni motive eden bir cümlem var ve bunu anlatmak istiyorum. En basit şekilde nasıl anlatabilirim? Ne olursa olsun hikâye en basit şekilde, tepeden bakıp görerek anlatılmalı. İçine girildiğinde detaylarda boğulmak çok kolay. Bazı şeyler de saklanmalı. Senaryoya koyduklarımız kadar koymadıklarımız da önemli. Bilmemek seyirciyi heyecanlandırır ve meraklandırır. Olası şeylerin söylenmesi de heyecanı arttırır. Pilota annesinin 'Aman oğlum bugün uçma kötü bir rüya gördüm' demesi gibi.

Senaryo yazmaya nasıl başlanır ?

Senaryo yazmak, sürekli senaryo yazılarak öğrenilir. Üzerinde defalarca çalışılan ve birçok revizyonlardan geçen bir senaryo final haline ulaşır. Senaryo yazarken ekonomik olmak çok önemlidir. Ne bir fazla ne bir eksik, bir yap-bozun parçaları gibi hersek tam olmalıdır. Senaryo yazarken kural-kaide düşünülmeden önce hikâye yazılır. Gerektiğini hissettiğimiz herzeyi yazarız. Düzenli bir şekilde çalışarak hergün bir saat ayrılarak bir sayfa senaryo yazılsa bu yılda yaklaşık üç senaryo eder. Fikir almak, kişilere anlatıp onların düşüncelerini öğrenmek yapılacak düzeltmelere yardımcı olabilir. Yazarın en sevdiği kısmi bile atabilmesi gerekir.

Tekrar tekrar yazılarak senaryo son halini alır. Ustalık öncelikle birsiyi öğrenmek, öğrenilenlerle zoru kolaylaştırmak; kolayı her gün yaparak güzelleştirmek olarak tanımlanabilir ki bu senaryo yazımı için de geçerli. Kurallara gelince, senaryoyu düzelten profesyoneller de bulunabilir. En son aşamada onlardan yardım alınabilir. Senaryo yazmanın altın kuralları: yoldan ayrılma, ana temada kal, sahneleri uzatma, seyirciyi sıkma.

Senaryo kimin hikâyesini anlatır ? 


Film kaç kişi üzerine olursa olsun, episodik olanlar yani bölümlere ayrılarak farklı hikâyeler anlatanlar haricinde, bir tek kişinin hikâyesini anlatır. Nasıl bir insanin hayati 'karakter' olabilir?

Niye bizler hikâye olamıyoruz. Temel sebep kendimiz ortaya çıkıp 'ben şunu yaşadım ben bunu yaşadım' demek durumundayız ve bunu yapmıyoruz. Ya da hikâye olacak yaşıyor muyuz gerçekte? Tekdüze bir hayatimiz mi var? Burada söylenmesi gereken TV'nin bizlere ne olduğumuzu, sinema ne olamadığımız gösteriyor olduğu. Filmden zevk almamızın temel sebebi; yapamadıklarımızı, olamadıklarımızı, kahramanın ayakkabıları içine girerek yaşıyormuş hissine kapılmamızdır. (James Bond gibi tür filmlerini biraz ayrı tutmak gerekiyor)

Filmimizde ana karakter, antigonist (yani kötü karakter), ana karakterin hikâyesi, ana hikâye ile tamamen ayni paralellikte gidiş gösteren 'sub story' bulunur. Ana tema dış çatışmayı anlatırken, sub story karakterin duygusal yönünü ve iç çatışmayı anlatır. Bu yan hikâye anlatılmazsa eksiklik hissedilebilir. Diyaloglar da buna göre beslenir.

Anlatılan hikâye karakterin hikâyesi olmaktan çıkıp seyircinin kendi hikâyesi olmaya baslarsa yani seyirciler kendini ne kadar o role koyabilirse, senaryo da o kadar hedefe ulaşmış demektir. Burada seyircinin bunu kabullenmeye hazır olarak sinemaya gelmesi avantajdır.


Karakter seçilirken sıradan olan, daha çok zorluk çekecek olan tercih edilir. Örneğin yüzüğü dağa gotürüp atmak ve amansız kötülüğe son vermek görevi savaşçıya değil ufak tefek, korkak ve evinden çıkmak istemeyen birine verilir. Zaten sonuca ulaşmak kolay olsa hikâyede olmaz. Yüzüğü alıp gotürüverse ve bir çırpıda yanardağa atsa macera olmaz.

Aynı zamanda bir çatışma yaratılır. Başrol kızı seviyor 'evlen benimle' diyor. Cevap 'evet' olursa bu bir hikâye değildir. 'Hayır', 'noolur evlen', 'kesin olmaz', 'ölüyorum senin için', 'iyi git o zaman Kaf dağından 3 elma getir' .Böylece macera başlamış olur. Macera anlatılırken hikâyelerdeki iyi-kötü arasındaki mesafe ne kadar büyük olursa, film de o kadar heyecanlı olur. İyi ve kötü farklı amaçlarla da olsa aynı hedefe koşarlar (yüzük, ask, vb). Aynı zamanda pasif karakter ile hikâye anlatılmaz. Pasif karakter dramatik etkiyi kuvvetlendirdiğinden ancak bazen etkili olur

Dünyanın en iyi oyuncuları çocuklar, hayvanlar ve sokaktaki insanlardır. Sadece kendilerini oynarlar. 15 dakika sonra kamera ve ışıklara olan çekingenliklerini kaybederler. Örneğin Kustarika, 'Çingeneler Zamanı’nda gerçekten o hayatı yaşayan çingeneleri oynattı. 'Tanrıkent' sokak çocuklarının hayatını onların içinden çocuklarla son derece başarılı bir şekilde anlattı. Burada yönetmenin gücü çok büyük. Oyuncu ise ancak başkasını oynayınca 'oyuncu' olur.

Senaryo hikâyeyi nasıl anlatır ?

Sinemada temel amaç inandırıcılık olduğundan, gerçekçi olma çabası gereksizdir. Gerçekçilik televizyon için geçerli bir konu. Senaryolar duyulmamışı anlatmalı ve inandırıcı bir atmosfer yaratmalı. Seyirci de zaten sinemaya inanmaya hazır bir şekilde gelir.

Film yaparken hep bir çatışma durumu vardır. Sessiz sahne arkasından aksiyon, birbiri ardına gündüz-gece, hüzün-neşe gibi. Film hep kontrastlarla anlatılır. Örneğin bir kiliseye girildiğinde atmosferden dolayı kişilerin ruh durumu, tutumu değişir. Daha sessiz olunmaya çalışılır. Bir anda sokaktan gelen taşkın bir grubun kiliseyi basması ile atmosfer bir anda değişir. Aynı atmosferde ayni anda iki farklı durum olamaz. Başka bir örnek, ölüm haberi gelen bir düğünün bir anda neşesini kaybetmesi olarak verilebilir.

Senaryonun anlatımının temellerinden biri dramadır. Dramayı ele aldığımızda objektif drama ya da sübjektif drama kullanılabiliriz. Objektif dramayı, tanımasak bile insanlar için üzülmek ya da endişelenmek olarak tanımlayabiliriz. Duvarda yürüyen bir bebek için tanımadığımız halde düşecek mi diye korkarız. Sübjektif dramada ise karakteri tanırız. Korkularını biliriz ve karakteri bu korkulacak durum içine koyarsak seyirce de korkar.

Gerilimi yüksek tutmanın ve akılda kalıcılığın daha kolay sağlanması için ani bir şoktansa, seyircinin bildiği ancak karakterin bilmediği bir tehlike daha etkili olur. Bir anlık bomba patlaması yerine bir masa altına bomba koyulduğunu göstermek ve karakterin bundan habersizce sandalyeye oturulup bu masada yemek yemesi çok daha büyük ve etkili bir gerilim yaratır. Bu şekilde tansiyonun uzun süre yüksek tutulması sağlanabilir.

Tesadüfler ancak karakterin aleyhine islerse ve hedefler zorlaşırsa seyirci inanır. Aksi taktirde hedefi kolaylaştıran tesadüfler karakteri pasifleştirir ve filmdeki gerçekçilik duygusunu bozar

Senaryoda görsellik nasıl anlatılır ? 

Bir senaryo ana fikirden yola çıkar. Senaryo yazılırken önce bunun "snopsis"i sonra "threatment"i yazılır. Yani her sahnede neler olacağı önce sadece görsel olarak anlatılır. Diyaloglar hale hazırda yazılmamıştır. Sonrasında resimlerin yetmediği yerde senaryo yazarken diyaloglar sadece gerektiğinde araya girer.

Film çıkışında hiçbir diyalog kolay kolay hatırda kalmaz. Görsel hafızanın daha kuvvetli olması sebebi ile sinemayı sinema yapan görselliğidir. Karakteri yaptığı şeyler tanımlar. Karakter aksiyonun içine atılınca bir reaksiyon gösterir ve böylece karakteri ortaya çıkar. Hisler hareketlerle daha belirgin bir şekilde ortaya koyulur. Örneğin "senden nefret ediyorum" demektense tokat atmak daha etkili olur ve akılda kalır.

Diyaloglar akıldan geldiği gibi konuşuluyormuş havası verilmelidir. Bir şair günlük hayatında sürekli şiirsel konuşmaz. Her insanın ve mesleğin kendi konuşma tarzı vardır. Bunları yazmak için gerekirse o insanlarla vakit geçirme ve onları konuşturup dinlemek iyi olabilir. Ancak şu unutulmamalı ki, film görseldir, temel amaç aksiyonlarla hikâye anlatmaktır ve diyaloglar üzerine kurulmaz. Diyaloglar endirekt mesajlar, gelecek, geçmiş hakkında bilgiler verebilir. Diyaloglar TV çıktıktan sonra çıkan bir şeydir. Oyuncuyu da oyuncu yapan söyledikleri değil davranışlarıdır.

Senaryo yazılırken başka kimsenin işine karışmamak gerekir. Filmde her çalışan bir şey katar. Örneğin kameramanlara nasıl çekim yapılacağı söylenmez. Kameraman açıları, konsepti, ışığı, ekipmanları kullanarak görselliği arttırır. Oyuncuya öğüt verilmez, dekora karışılmaz. Söyle denir "1930 Karaköy'de bir otel". Gerisi yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kameraman ve diğer kişilerin halledeceği detaylardır. Mesela oda duvarının renginin ne olduğu senaryoda bir detay ve önem taşıyan bir mesele ise verilir yoksa kimsenin işine karışmaya gerek yok. Müzik, ses ve efektler de konuyu besler. Ancak senarist eğer senaryosu için özel bir anlam ifade etmiyorsa yine kullanılacak müziklere de karışmaz.

Senaryo teknik bilgisine kimler sahip olmalı ? 

Senaryodan teknik anlamda film yapan herkes anlamalıdır. Prodüktör senaryonun genel beğeniye uygun olup olmadığını bilebilmeli ki ona göre yatırım yapsın ve oynadığı bu kumarda batmasın (bir sürü para yatıracak);yönetmen senaryoyu çekerken eksikleri olup olmadığını görebilmeli; oyuncu, kameraman, ışıkçı, sesçi herkes başarılı bir film için senaryo nedir konusunda bilgili olmalı. Hollywood'da binlerce senarist ajanslara bağlı çalışıyor.

Prodüktöre gelene kadar senaryolar birçok kez okunur ve kontrol etmeye ve düzeltmeye yönelik çalışan profesyoneller tarafından da incelenir. Anlaşmaya göre film çekilirken senaryonun kelimesine bile dokunulmayabilir ya da sadece fikir de satılmış olabilir. Bu durumda yönetmen ve yapımcı bunu istediği gibi yorumlar ve çeker.

Film çekimi sırasında Türkiye'de yönetmen mutlak güç. Amerika'da ise prodüktörler son sözü söyler. Kendi kurgucuları vardır ve yönetmeni kurguya sokmazlar. Yönetmenler piyasaya sürülen filmlerini ancak galada görürler. Bunun sebebi yönetmenlerin gelende filmi daha uzun tutma eğilimleri ve en sevdikleri kısımları kurguda çıkartmalarının kolay olmayışıdır. Bununla birlikte bazı filmler "Director's cut" denilen yönetmenin kurgusu da daha sonra piyasa verilmekte. Yönetmenin isi kabaca takimini motive etmek, yönlendirmek, oyuncu seçmek(majorler bunun dışında tutulabilir, onlarsa star sistemi var) olarak tanımlanabilir.

Şekil Olarak Senaryo

Senaryoya format olarak baktığımızda ana iki tür görüyoruz;

1- Fransız/İtalyan formatı: Sahne tanımlarının (mekânın, iç/dış çekim, gece gündüz çekimi gibi bilgiler) senaryonun sol kısmında tanımlanırken, o sahnede geçen diyaloglar sağ tarafta yer alır.

2- Amerikan formatı: Sahne tanımlarının sonrasında, o sahnenin diyalogları sayfanın ortasına gelecek şekilde yazılır.

Herhangi bir resim ya da yazı formatlama (koyu yazı, altçizgili) kullanılmaz. 12 boyutunda 'Courier' font kullanılarak dümdüz yazılır. Senaryoda her sayfa 1 dakikayı ifade eder. Yani iki saatlik bir filmin senaryosu 120 sayfadır. Bundan sonraki örneklerde hep filmimizi 120 dakikalık, yani 120 sayfalık bir senaryo gibi düşünelim.

Yapı Olarak Senaryo

Senaryolardaki konu yapılanmasının temelleri aslında zaman içinde aşılmış teknik bir sorundan geliyor. Eskiden sinemalarda yalnızca bir projeksiyon cihazı vardı. 2 saatlik bir film 8 bobinden oluşuyordu ve de gösterimler sırasında, bobinler halindeki filmlerin fiziksel uzunluğu ile kısıtlanan gösterimler mecburen 30 saniye ile bir dakika arasında duraklamalarla, bobinlerin değiştirilmeleri ile sürmek zorundaydı. İste bu aralarda seyircinin filmden kopmaması için her birine sekans dediğimiz bu bölümlerin sonlarına bir soru ile girilmesi sağlanıyordu. 'Simdi ne olacak?' Böylece seyirci 120 dakika meşgul edilirdi. Zaman içince projektörlerin sayısının ikiye çıkması ve ara vermeden gösterimin mümkün olmasına rağmen anlatım tarzı olarak benimsenen sekans mantığı sürdü.

Bir senaryo üç bölümden (giriş, gelişme ve sonuç) ve de sekiz sekanstan oluşmakta. "Giriş" bölümü 30 dakika, 2 sekans; "Gelişme" bölümü 60 dakika, 4 sekans; "Sonuç" bölümü ise yine 30 dakika,2 sekans olarak görülür.

Senaryolar hareket noktası olarak temelde 'Karakterden yola çıkan' ve 'Hikâyeden yola çıkan' olarak ikiye ayırabiliriz. Akış olarak ayni kalıplara uyan senaryolardan 'Karakterden Yola Çigan’lar üzerine devam edelim. Öncelikle senaryo karakterin zayıflığı ya da ihtiyacı üzerine kurulur.

GİRİŞ BÖLÜMÜ (30 dakika–2 sekans)

Hikâyede ne anlatacağını anlatır. Yaratıcılık ister. Soru sorar. Motivasyonu gösterir. Burada karakter sıradan insandır.

1.Sekans - Karakterin durumu(Aura)

Karakterin rutin hayatında, sıradan olarak neler yapar gösterilir. Seyirciye karakter tanıtılır. Ne zaman yasadığı, kim olduğu verilir. Hatta karakterin herkesten sakladığı gizlerini seyirci öğrenirse bu paylaşım seyirciyi kendini onun yerine koymasını kolaylaştırır. Karakter kendine ait aurası içinde, güvenli ve sıcak bir ortamda hayatını yaşayıp gider. Bunun dışına ancak bir zorlama olursa çıkacaktır. Yarını göremediğimiz anda macera baslar. Karakter için çatışma yaratılır, etkenler huzuru bozmaya baslar. İste karakterin güvenlik duyduğu, sıcaklık duyduğu, mutlu yaşadığı ortam bozulunca 'maceraya çağrı' noktasına gelinir. Motivasyon gösterilir (Eksik parçayı tamamlamak, gurur meselesi yapmak, açlık, emniyet, aşk, en zayıf noktamız olan sevgiliyi ve ailemizi korumak) Bu birinci sekansın sonu olur. (Simdi ne olacak?)

2.Sekans - Motivasyon

Motivasyon gösterilerek problem tanımlanır. Karakter önce gitmemeye ya da olay her ne ise yapmamaya çalışır. Problemler ve bunun sebepleri tanımlanır. Geri dönüsü olmayan noktaya gelip karar verir ve yola çıkar. Burada seçenekleri çoktur ve bunlar arasından bir seçim yapar. Karar vermesiyle hikâye baslar

GELİŞME BÖLÜMÜ (60 dakika–4 sekans)

Hikâyeyi anlatır. Ustalık ister. Aktivasyonu gösterir. Seyirci burada umut ve korku hisseder. Karakter hedefine ulaşsın ister ama ya ulaşamazsa kaygısını taşır.

3. ve 4.Sekanslar - Engeller (Yükselen aksiyon)

Bu iki sekansta engeller ve yükselen aksiyon sonucunca tepe noktasına ulaşılır. Macera iyi gider. Engeller teker teker aşılır ve sanki karakter hedefe ulaşmış gibi gözükür. Sanki film bitecekmiş gibidir. Kötü adam neredeyse yenilmiştir. Karakterin seçeneği teke düşer. Bu tepe noktası filmin yarısı ve de 4.sekansın sonudur.

5. ve 6. Sekanslar - Düşüş

Karakterin iç-dış çatışmaları ve eksik bir tarafı vardır. Mutlu olduğunu sanırız ama değildir. Bu eksik taraf ortaya çıkar. Elde ettiği başarıdan hoşlanmaz ve kendi iç çatışmalarını da çözmelidir. Her şey terse döner. Dibe vurur ve hedefinden en uzak noktada 6. sekans biter.

SONUÇ BÖLÜMÜ (30 dakika–2 sekans)

Hikâyeyi neden anlattığını anlatır. Felsefe ister. Hedefi gösterir.

7. ve 8.Sekanslar - Hedefe kesin ulaşma ve Mutlu son

Bu iki sekansta karakter gelişme bölümünde kazandığı tecrübe ile en son ve çok daha güçlü bir şekilde son savaşa girer ve kazanır. İç problemlerini çözer. Önyargılarını yener. Karakterin yola çıkarkenki hedefi de değişmiş olabilir. Karakter film içerisinde değişime uğrar ve olağanüstü durum içerisinde kendini bulur ve film mutlu sonla biter.

Birkaç not

Filmde ana karakter değişim göstermektedir. Hikâyenin başındaki karakter gelişmiş, öğrenmiş ve felsefik bir değişime uğramıştır. Bu değişimi seyirciye göstermede kullanılabilen tekniklerden biri "planting-pay off"dur. Bu yöntem ile aynı kelime, hikâye ya da objeyi film içerisinde örneğin üç kere göstererek (başında ortasında sonunda gibi) bunun farklı şey ifade ettiği seyirci tarafından algılanır. "My life as a dog" filminde tahta değneklerle takla atan çocuğun ilk görünmesinin komik, ikinci görünmesinin gırtlak düğümleyici, son görünmesinde ise ağlatan olması gibi.

Hikâyeye dayalı senaryolarda karakter çok değişim göstermez. Öncelik aksiyondadır.

Filmin tamamının olduğu gibi, her sekansın, her sahnenin, her diyalogun da bir giriş-gelişme-sonuç bölümü vardır. Her sahne karakterimizin sahnesi değildir. Her sahnenin bir karakteri vardır.

İyi senaryo yazan biri iyi bir edebiyatçı olmayabilir. Senaryo yazmak tamamen farklı bir daldır ve edebi bir dil kullanan senaryonun gerçekçiliği azalır.

Biyografi çekmek zordur. İyi bir filmde biyografisi çekilen kişinin karakter olması için zayıf yanlarının da gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde ancak reklâm yapılmış olur.

Belgesel filmler arayıp bulur. Senaryoya dayalı filmler ise yaratır. Tesadüf yoktur ve her detay en ince ayrıntısına kadar tasarlanır

Tür filmleri olarak sayabileceğimiz korku, macera, bilim kurgu ve komedi filmlerinin kendine has kuralları vardır. Bu kurallara uyulmazsa o türün seyircisi tarafından film dışlanır. Burada söz ettiğimiz senaryo kurallarını barındırmazlar.

Çekilen senaryolar değerini kaybeder. Değer artık metamorfoza uğrayarak filme geçer. İnternette tüm çekilmiş film ve dizilerin senaryolarını bedavaya bulmak mümkün. "Temel İçgüdü" filminin rekor 3 Milyon $'lık senaryosunu bile.

Başarının bir manifestosu yok. Seyirciyi tanımak imkânsız. Yöntemlerle ve senaryo kuralları ile sadece riziko azaltılır. Çoğunluğun beğenisine bakılmaktadır. Burada önemli olan tüm dünyayi etkileyen hikâyeler anlatmak. Anlatılan hikâye ile dinlenilen çok farklı olabilir.

Alışılmamışı alışılmışın içinde aramak ve bulmak gerekiyor. Aslında herkesin bir hikâyesi var.

Hikâye kalpten anlatılmalı, kurguyu ise beyinle yapılmalı. İlginç karakter, ilginç hikâye, ilginç kurgu!

ALTIN KURAL Bilmediğin şeyi yapma! Senaryoda gerekli olan kişilerin dünyalarının içine girerek ve de onları yaşayarak gerçekleri öğrenmek mümkün. Aksi takdirde turist filmlerin çıkması kaçınılmaz bir durum olur.

 

İlgili Konular :